5 Ocak 2008 Cumartesi

EĞİTİMDE ATALETİ KIRMAK ELİMİZDE

En genel anlamda atalet eylemsizlik halidir. Cansız cisimlerin bir etki olmaksızın mahkum oldukları durum atalet oluşturur. İrade taşımayan, hareketi tercih edebilme yeteneğinden yoksun olan mevcudatın ataletini kırması dışarıdan gelecek etkiye bağlıdır. İnsanların ise, dışarıdan bir etki olmaksızın kendi bilinçli tercihiyle hareket edebilen kompleks bir yapısı vardır. Aslında tüm mevcudat atom düzeyinde şevk ve cezbe halinde olsa bile, zahirde bizler bu hareketleri algılayabilecek duyulara sahip değiliz.
Bir şeyi nasıl yapacağını bilen, yaparsa ne kazanacağını, yapmazsa neler kaybedeceğinin de farkında olan; o işi yapması için gerekli yöntem, teknik ve beceriye sahip olan ve yapma isteği de taşıyan bir insanı durduran nedir? Bunun tek kelimelik bir ifadesi vardır: O da ‘atalet’. Atalet hastalığı toplumumuzda çok yaygın hale gelmiştir. Millet olarak ruhumuza negatif transferler yapa yapa, gittikçe ferdî sorumluluk alanlarımızı terk eder olduk. Küçük dairedeki büyük vazifelerin ihmalini ülke olarak acı faturalar şeklinde ödemeye devam ediyoruz. İhmâl ettiğimiz ya da önemsemediğimiz her şey sonuçta acı çekmemizi sağlıyor. Acı-haz sıralamasını karıştırmamız dolayısıyla ya da işimize öyle geldiği için yapmamız gerekenleri değil de çoğu zaman yapmak istediklerimizi yapıyoruz. Ertelenen her işimiz, üzerine gidip çözümlemediğimiz her sorunumuz içinden çıkılmaz hale gelip ataletimizi daha da arttırıyor. Sonra da ‘biz adam olmayız’ deyip işin içinden çıkıyoruz. Doğacak her çocuk atalarından devraldığı problemle boğuşup dururken geleceğe yapılacak yatırımları da başkaları yapıyor. Bunun en basit örneği özellikle Rize çevresinde miras bölüşümünde yaşanmaktadır. Dedeler babalarından kalan malı bölüşmeden bu dünyadan göçüp gidiyorlar. Geriye kalanlar da atalarından gelen bu geleneği sürdürünce torunlar, halalar, amcalar, çocuklar derken iş iyice çıkmaza giriyor. Mülkiyetler ve insanlar atıl durumda yıllarca bekliyorlar.
Ataletin pek çok nedenleri olabilir. Bazıları mükemmeliyetçidir, kendini hiçbir zaman yeterli hissedemediği için bir türlü harekete geçemezler. Bazıları yetersizlik hisseder, daha hazır değilim diyerek ömrünü tüketir. Zaten ölüm de bizi hazırlıksız yakalamayacak mı? Bir başka atalet nedeni de belirsizlik ve kararsızlıktır. Bir öğretmen için düşündüğümüzde ders plânının işleniş basamaklarını, dersin amaç ve davranışlarıyla uyumlu ve gerçekçi bir şekilde hazırlamışsa, ertesi gün işleyeceği derste öğrencileri ve kendisi için ataleti kırmış demektir. Hedefsiz girdiği dersten ise istediği neticeyi almayacaktır. Öğrenciler yapmaları gerekeni değil de, yapmak istediklerini yapacaklardır. ‘Şeytanın yarını’ hiçbir zaman bitmeyeceği için mevcut rahatımızdan fedakârlık yapamazsak, gelecekte daha büyük sıkıntıların altında ezilmeyi göze almamız gerekecektir. Yanılgılarımızdan bir tanesi de çalışmamız gereken hedefimiz için iç âlemimizden ‘özel istek’ beklememizdir. Bunu bekleyenler -samimi söylüyorum- boşuna bekliyorlar. Çünkü insan fıtratı gereği hazır lezzete taliptir. Bize verilen iradeyi zorlayıp biraz acı çekmeyi göze alamazsak, sonuçta daha büyük ızdırablara gark olacağız.
Bulunduğu pozisyondaki rollerini aksatan insan hayal kurar: “Bir müdür olsam, gör bak bu okulu nasıl idare ederim”. Müdür der: “Milli eğitim müdürü olsam neler yaparım”. Milli eğitim müdürü de bakan olsa neler yapacağını sıralar durur. Biz kendi sorumluluk alanımızdaki görevimizi eksiksiz yapsak işlerin iyiye gitmesi adına katkıda bulunmuş oluruz. Topu başkasına atmanın adı da atalettir. Öğrenciler okulu ve dersleri sıkıcı bulduklarından dolayı, öğretmenler maaşların ve imkânların yetersizliğinden dolayı, veliler çocuklarını para getiren bir meslek sahibi yapamadıklarından dolayı, işverenler mezunları çağın gerekleriyle donatmadıklarından dolayı eğitim sisteminden şikâyetçidirler. Ancak ne hikmetse kimse ciddi olarak sitemi değiştirme girişiminde bulunmamaktadır. Bir öncekinin biraz daha gelişmişini sunmaktan ya da biraz daha karmaşık yapmaktan öteye, nedense bir çözüm bulan yoktur. Bu da yöneticilerimizin ataletidir.
Ümitsizliğe kapılmak da bir atalet habercisi olacağı için ve bizim dışımızdaki hadiseleri ve insanları değiştirme fırsatına da sahip olamayacağımıza göre, iç disiplinimizi kuvvetlendirip kendimizi iyileştirmenin çarelerine bakmalıyız. Unutmayalım, biz iyi olursak herkes iyi olur.

Zeki KARATAŞ
Sosyal Hizmet Uzmanı

Beyaz Sayfa Çocuk Derneği